CABBAR: (Ar.)
Er. - (bkz. Cebbar).
CABGU: (Ar.)
Er. 1. Efendi, 2. Bey. 3. İleri gelen, saygın kimse.
CABİR: (Ar.)
Er. - 1. Cebreden, zorlayan. 2. Galip gelen. 3. Aziz ve kuvvetli olan. Allah'ın
hükümlerini uygulamada güç kullanan. 4. Kırıkçı, kırık sancı. Cabir b.
Abdullah b. el-Ensari: Sahabedendir (603-697). Birinci Akabe Bey'atından
sonra müslüman oldu. Rasulullah'ın bulun savaşlarına katıldı. Sahabenin
bilginlerindendi. Kendisinden çok sayıda hadis rivayet edilmiştir.
CABİRE: (Ar.)
Ka. - (bkz. Cabir).
CABİYE: (Ar.)
Ka. 1. Hazine (bkz. Semahat). 2. Şam'ın güneybatısında, Çavlan'da bir yer. 3.
Havuz.
CAFER: (Ar.)
Er. - Küçük akarsı. Çay. Cafer b. Muhammed: Lakabı es-Sadık olup 12
imamın 6.'ncısıdır. Muhammed b. el-Bakır'ın yerine imamete geçmiştir. Cafer-i
Tayyar: Hz. Alinin kardeşi olup, Mute savaşında bayrak tutarken iki elini de
kaybederek şehid olmuştur. Bugün Mute civarında kabri bulunmaktadır.
CAHİD: (Ar.) -
Er. - Cehdeden, elinden geldiği kadar çalışan. Bu kelime Kur'an-ı Kerim'de
"cihad et". "Allah yolunda savaşa çık" anlamında kullanılmıştır. - Dil kuralında
"d/t" olarak kullanılmaktadır.
CAHİDE: Ka. -
(bkz. Cahid).
CAHİZ: (Ar.)
Er. 1. Gözü pek, yürekli, cesur kimse. 2. Patlak gözlü. Daha çok lakap olarak
kullanılmıştır. - Cahiz b. Ebu Osman, Basra Mutezile kelamcılarının ileri
gelenlerinden. Bir köle olduğu halde ilimde ilerlemiş ve devrinin ünlü
simalarından olmuştur.
CAİZ: (Ar.)
Er. 1. Geçer. 2. Caiz, İslam'ın mumaleta taalluk eden 5 ahkamından biridir. 3.
İşlenmesi, yapılması "müsaade alınabilir" anlamında olup, şeran yasaklanmayan
her fiili içerir.
CAİZE: (Ar.)
Ka. 1. Armağan, hediye. 2. Yol yiyeceği, azık. 3. Eski şairlere yazdıkları
methiyeler için verilen bahşiş.
CALİB:
(Ar.) Er. -
Çekici, celbedici, cazib.
CALİBE:
(Ar.) Ka. -
Kendine çeken, celbeden, çekici.
CALP:
(Ar.) Er. -
Güçlü, kuvvetli, gayretli.
CALUT: (Ar.) Er. - Calut, Ad ve
Semud kavimlerinin soyundandır. Hz. İsmail'den evvel bir müddet Beni İsrail'e
hükümdar oldu. Onlara zulmetti. Filistin'de yaşayan Berberilerin krallarına
Calut adı veriliyordu. Filistinlilere yaptığı zulümden dolayı Hz. Davud
tarafından öldürülmüştür. Kur'an-ı Kerim'da üç yerde ismi geçmektedir
(el-Bakara, 249-250-251). İsim olarak tercih edilmez.
CAMİ: (Ar.) Er. 1. Derleyen, toplayan. 2.
İçine alan. 3. Cuma namazı kılınan mescid. 4. En az sekiz bablık hadis kitabı. -
Molla Cami: İranın XV. asırda yetişmiş büyük mutasavvıf, mütefekkir, alim
ve şairi. Asıl adı Mevlana Nureddin Abdurrahman b. Nizameddin'dir. Birçok manzum
ve mensur eserleri vardır.
CAN: (Fars.) Er. 1. Can, ruh. Hayat. 2.
Güç, kuvvet, hayatiyet, dirilik. 3. Gönül, yakın dost, çok sevilen arkadaş. 4.
Mevlevi ve Bektaşi tarikatlarında dervişlerin birbirlerine hitabı. 5. Kişi,
fert. 6. Sevgili.
CANAL: (Tür.). 1. Gönül al. Kendini
sevdir, sevilen biri ol. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CANALP: (Tür.) Er. - Özünde yiğitlik,
güçlülük olan kimse. Cana yakın yiğit.
CANAN: (Fars.) Ka. - Sevgili, gönül
verilmiş, sevilen kadın.
CANAY: (Tür.). - Ay gibi temiz, saf, parlak
kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CANAYDIN: (Tür.) Er. - Özü temiz, aydınlık
ruhlu kimse.
CANBEK: (Tür.) Er. 1. Özü pek. 2. Güçlü
kişilikli kimse. Canbek Giray (1568-1636): Kırım hanı. Devlet Giray'ın
torunu. Şakay Mübarek Giray'ın oğlu. Selamet Giray'ın son zamanlarında kalgay
(veliaht) oldu. Arkasından han oldu. IV. Murat tarafından Rodos'a
sürüldü.
CANBERK: (Tür.) Er. - Güçlü, sağlam
kimse.
CANBEY: (Tür.) Er. - Canım gibi
sevgili.
CANBULAT: (Tür.) Er. - Canbulat en-Naşirî.
Mısır Memlûk sultanı. Yaşbekin kölesiydi. Yaşbek, Canbulat'ı Sultan
Kayıtbay'a sattı. Kayıtbay kendisine önemli görevler verdi. Halep ve Şam
valiliğine kadar yükseldi. 1500 yılında sultanlığı ele geçirdi.
CANDAN: (Tür.) Ka. 1. Samimi, içten, kalbi.
2. Yakınlık belirten davranış.
CANDANER: (Tür.) Er. - İçten, samimi, dost
kimse.
CANDAR: (Tür.) Er. 1. Silah taşıyan, can ve
dar isimlerinden müteşekkil birleşik isim. 2. Osmanlı'da, hassa askeri, kılıç
askeri, idam hükümlerini infaz eden kimse. 3. Jandarma. Muhafız.
CANDEĞER: (Tür.) Er. - Uğrunda can verilecek
kadar güzel, değerli, sevilen.
CANDEMİR: (Tür.)Er. - Özü güçlü, demir gibi
sağlam kişilikli.
CANDOĞAN: (Tür.) Er. - Cana doğan.
CANEL: (Tür.) Er. - İçten uzatılan el,
dostluk eli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CANER: (Tür.) Er. - Delikanlı, genç,
dinamik. - Can ve er kelimelerinden birleşik isim.
CANFEDA: (Fars.). - Canını veren, özverili
kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Canfeda Hatun:
III. Murad'ın annesinin en gözde
cariyesiydi. Harem kethüdalığına getirildi ve sarayda büyük nüfuz
kazandı.
CANFER: (Fars.) Er. 1. Aydın bilgili. 2.
Güçlü saygın.
CANFEZA: (Fars.) Ka. - Can artıran, cana can
katan.
CANGİRAY: (Tür.) Er. - (bkz.
Giray).
CANGÜL: (Tür.) Ka. 1. Gül gibi canlı. 2.
Güzel, temiz kimse.
CANGÜN: (Tür.) Er. - Doğduğu gün çok
sevinilen kimse.
CANGÜR: (Tür.) Er. - Canlı, neşeli
kimse.
CANİB: (Ar.) - Ön taraf, cihet. -Türk dil
kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
CANİPEK: (Tür.) Ka. Yumuşak
huylu
(kimse).
CANKAN: (Tür.) Er. - Soyu temiz, asil
kimse.
CANKUT: (Tür.) Er. 1. Kişinin mutluluğu
talihi, şansı, uğuru. 2. Mutlu talihli kimse.
CANNUR: (Tür.) Ka. - Özü aydınlık, nurlu
kimse.
CANOL: (Tür.) Er. - Canım ol, can gibi
içten ol.
CANRUBA: (Fars.) Ka. - Gönül alan, sevgili.
CANSAL: (Tür.) Er. - (bkz. Can). -Can ve sal
kelimelerinden birleşik isim.
CANSEL: (Tür.) Ka. - Hayat veren su. - Can
ve sel kelimelerinden birleşik isim.
CANSEN: (Tür.). - Sen cansın, sevilensin. -
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CANSER: (Tür.). - (bkz. Can). - Erkek ve
kadın adı olarak kullanılır.
CANSES: (Tür.) Ka. - (bkz.
Canser).
CANSET: (Tür.) Ka. - Küçük kraliçe,
prenses.
CANSEVER: (Tür.) Ka. - (bkz.
Cansın).
CANSIN: (Tür.) Ka. Canım gibisin,
canımsın.
CANSOY: (Tür.) Er. - Asil, soylu, cana
yakın.
CANSU: (Tür.) Ka. 1. Hayat veren su,
tazelik. 2. Sevgili, sevimli.
CANSUN: (Tür.) - (bkz. Cansu). -Erkek ve
kadın adı olarak kullanılır.
CANTEKİN: (Tür.) Er. - Tek can, eşsiz
can.
CANTEZ: (Tür.) Er. - Tez canlı,
aceleci.
CANTÜRK: (Tür.) Er. - İyi hasletlere sahip
Türk.
CANVER: (Tür.) Er. - Canlı,
haşere.
CARULLAH: (Ar.) Er. - Allah'a yakın. Allah
dostu. Carullah Zemahşeri: Müfessir, alim.
CAVİD: (Fars.) Er. - Baki, daimi,
ebedi.
CAVİDAN:
(Fars.) Ka. -
Daimi kalacak olan, sonrasız, ebedi.
CAVİDE:
(Fars.) Ka. -
(bkz. Cavidan).
CAVİT:
(Fars.) Er. -
(bkz. Cavid).
CAZİM:
(Ar.) Er. 1.
Kesin. 2. Kesin kararlı. Cazim Mehmed: Türk şair (1725).
CEBBAR:
(Ar.) Er. 1.
Cebreden, zorlayıcı. 2. Kuvvet, kudret sahibi Allah, Allahın isimlerinden. 3.
Becerikli. 4. Gökyüzünün güneyinde bulunan bir yıldız kümesi.
CEBE:
(Ar.) Er. 1.
Zırh. 2. Osmanlıda silah ihtiyacını karşılayan aracın adı. Cebeci ocağı,
Yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla ilga edilmiş, kaldırılmıştır. Cebe Ali Bey:
Türk komutan (XV. yy.) İstanbul'un fethine kendi sipahileriyle katıldı. Ele
geçirdiği kapı kendi adıyla anıldı. Cibali kapısı.
CEBEL:
(Ar.) Er. 1. Dağ.
2. Tarıma elverişsiz arazi.
CEBERUT:
(İbr.) Er. -
İbranice "kudret" anlamına gelmektedir. Yeni Eflatuncu filozoflar ile işraki
felsefesine tabi olan mutasavvıflara verilen ad.
CEBİR:
(Ar.) Er. 1.
Zorlamak. 2. Düzeltme, onarma. 3. Kırık veya çıkık bir kemiği yerleştirip
sarmak.
CEBİRE:
(Ar.) Ka. - (bkz.
Cebir).
CEBRAİL:
(Ar.) Er. 1.
Peygamberlere vahiy getiren dört büyük melekten biri. 2. Cibril, İbranice
Allahın kulu. 3. Az çok zorla olgunlaştırmak. Cebrail b. Ömer. Batı
Karahanlı hükümdar (1099-1102).
CEDİS:
(Ar.) Er. -
Arabistanın yerli kabilelerinden birinin adı.
CEHDİ:
(Ar.) Er. -
Uğraşan, çalışan. Çaba ve gayret gösteren.
CEHİD:
(Ar.) Er. -
Çalışma, çabalama, uğraşma. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak
kullanılır.
CEHM:
(Ar.) Er. -
Cehm b. Safvan: İslam kelamcısı. Mürcie ve Mutezile kelamından kendisine
ait inanç kaidelerini belirleyerek özel bir akım geliştirmiştir. Öğrencileri II.
yy.'a kadar Cehmiye inancını taşıyarak, Tirmiz'de yaşadılar. Daha sonra Eş'ariye
mezhebine girmişlerdir.
CEHVEN:
(Ar.). -
Kurtuba'da yerleşmiş, birçok alim, fakih, vezir yetiştirmiş meşhur bir Arap
ailesi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CELADET:
(Ar.). 1.
Gözüpeklik. 2. Yiğitlik. 3. Kahramanlık.
CELAL:
(Ar.) Er. 1.
Büyüklük, ululuk azamet. 2. Hiddet, öfke. 3. Allah'ın "Kahhar, cebbar,
mütekebbir" gibi sertlik ve büyüklük ifade eden sıfatları. Kur'an'da Rahman
suresi 27, 78. ayetlerde geçmektedir. Zül Celali; Celal sahibi
Allah.
CELALEDDİN:
(Ar.) Er. 1. Dini
savunan. 2. Dinin ululadığı, övdüğü. Celaleddin Harizmşah: Son Harizm
hükümdarı (Öl. 1231). Celaleddin Rumi: Ünlü Türk mutasavvıfı, Mevlana. -
Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılmaktadır.
CELASUN:
(Tür.) Er. 1.
Kahraman, cesur, atak, delikanlı, yiğit. 2. Genç sağlıklı, gürbüz.
CELAYİR:
(Tür.) Er. -
Moğol kavminin
bir kolu olup birçok kabileyi bünyesinde toplamıştır. Celayirliler devleti,
kendisine İlhanlılar devletini örnek almıştır.
CELİL: (Ar.) Er. 1. Büyük, ulu. (bkz.
Celal). Allah için sıfat olarak kullanılır. 2. Osmanlı devletinde vezir ve müşir
rütbelerinde bulunanlara hitapta bu sıfat kullanılırdı. 3. Güzel sanatlarda bir
yazı stili.
CELİLAY: (a.t.i.). - Ulu, yüce ay. -Erkek ve
kadın adı olarak kullanılır.
CELİLE: (Ar.) Ka. - (bkz.
Celil).
CELVET: (Ar.) Er. 1. Yerini yurdunu terk
etmek. 2. Tasavvufta, kulun, Allanın sıfatlarıyla halvetten çıkışına ve fena
fillahda fani oluşuna denilir. Celvetiye; Aziz Mahmud Hüdayi'nin kurduğu
tarikatının adı.
CEM: (Ar.) Er. 1. Toplama, biraraya
getirme, yığma. 2. Hükümdar, şah. 3. Süleyman Peygamberin lakabı. 4. Büyük
İskender'in lakabı. Cem Sultan: Fatih Sultan Mehmed'in Çiçek hatundan
olma oğlu (1459-1495).
CEMAL: (Ar.) Er. - Yüz güzelliği, zahiri
ve batıni güzellik. Allah'ın rahmetle tecellisi. Allah'ın lütuf, ihsan, rıza
sıfatlarının karşılığı.
CEMALLEDDİN: (Ar.) Er. 1. Dinin cemali, parlak
yüzü. Daha çok şeref unvanı olarak kullanılmıştır. el-Cevad el-İsfahani
tarafından ilk defa kullanılmıştır.
CEMALULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın lütfü,
bağışı.
CEMİL: (Ar.) Er. 1.
Güzel erkek. 2. İyilikle anma. 3. Eskiden okullarda verilen başan
kağıdı.
CEMİLE: (Ar.) Ka. 1. Güzel kadın. 2. Gönül
almak amacıyla yapılan davranış. 3. İlk Emevi devrinde yaşamış meşhur Arap
şarkıcısı.
CEMİNUR: (Ar.) Ka. - Işık, nur topluluğu, çok
nurlu, aydınlık kimse.
CEMRE: (Ar.) Er. 1. Ateş. 2. Kor halinde
ateş. 3. Şubat ayında azar azar artan sıcaklık. 4. Hacıların Mina'da şeytan
taşlaması. Küçük taş parçası. Arafat'ta hacıların şeytan
taşlamaları.
CEMŞASB: (Fars) Er. 1. Hz. Süleyman. 2.
Cemşid'in oğlu.
CEMŞİD: (Fars.) Er. - Cemşasb'ın
babası.
CENAB: (Ar.) Er. - "Yan"manasına gelir.
Şeref, onur ve büyüklük terimi olarak kullanılır. Hazret, Cenab-ı Hakk, Cenab-ı
Halik, Allah. - Dil kuralı açısından "b/p" olarak kullanılmaktadır.
CENAN: (Ar.) Ka. - Kalb, yürek,
gönül.
CENGAVER: (Fars.) Er. Savaşçı, silahşor.
Savaşı seven, savaşkan, dövüşken.
CENGEL: (Fars.) Er. - Orman.
CENGER: (Fars.) Er. - (bkz.
Cengaver).
CENGİZ: (Tür.) Er. - Cengiz Han.
Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu, asıl adı Timuçin'dir. Moğolcada Çing
sıfatının çoğulu olarak, güçlü, kuvvetli anlamındadır. İslam ülkelerine
düzenlediği seferlerle acımasız ve gaddarca müslümanları katletti. İslam
medeniyetine büyük ölçüde tahribat verdi.
CENK: (Fars.) Er. - Harp, savaş, kavga. -
İsim olarak kullanılması uygun değildir. Hz. Peygamberin değiştirdiği
isimlerden birisi.
CENKER: (f.t.i.) Er. - İyi savaşan,
savaşçı.
CENNET: (Ar.) Ka. 1. Uçmak. 2. Bahçe. 3. Çok
ferah ve havadar yer. 4. Firdevs. - Allah'ın insanlara müjdelediği, ölümden
sonraki alemde bulunan, Allah'a inanan, günah işlememiş veya günahlarından
temizlenmiş olanların gireceği fevkalade güzel yer. 8 cennet olduğu rivayet
edilmiştir. Daru'1-Celal, Daru's-Selam, Cennetü'l-Me'va, Cennetü'1-Huld,
Cennetü'n-Naim, Cennetü'l-Firdevs, Cennetü'l-Karar, Cennetü'1-Adn.
CEREN: (Tür.) Ka. - Halk ağzında "ceylan"
anlamına gelir.
CERİB: (Ar.). - Hububat için kullanılan bir
ölçek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CERİR: (Ar.) Er. İp, halat. Yular
anlamında. Sahabeden bu ismi taşıyanlar vardır.
CERİT: (Ar.) Er. 1. Verimsiz çorak yer. 2.
Bekar.
CESARET: (Ar.) Ka. - Yüreklilik, korkusuzluk.
- Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CESİM: (Ar.) Er. - İri, büyük, kocaman,
ulu, mühim.
CESİMİ: (Ar.) Er. - İri, büyük.
CESUR: (Ar.) Er. - Cesaretli, yürekli,
yiğit, gözüpek, atılgan.
CEVAD: (Ar.) Er. 1. Cömert, eli açık. 2.
İhsan eden. - Dil kurumuna
uygun olarak
"d/t" ye dönüştürülür.
CEVAHİR: (Ar.) Er. 1. Cevherler, elmaslar,
kıymetli taşlar. 2. Mayalar, özler. - Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
CEVAN: (Fars.) Er. - Genç, taze,
delikanlı. - Cüvan şeklinde kullanılabilir, (bkz. Civan).
CEVDET: (Ar.) Er. 1. İyilik, güzellik. 2.
Olgunluk. 3. Büyüklük. 4. Tazelik. 5. Kusursuzluk. Cevdet Paşa: Osmanlı
devlet adamı. Tarihçi ve hukukçu (1822-1895).
CEVHER: (Ar.) Ka. 1. Öz, maya. 2. Başlı
başına, kendiliğinden olan. 3. Tıynet, cibilliyet, soydan gelen, haslet, tabii
istidat. 4. Kıymetli taş. 5. Ebcet hesabında yalnız noktalı harfleri hesaplamaya
dayanan tarih düşürme şekli. 6. Kılıç namlusuna yapılan menevişli süs. - Kadın
ve erkek adı olarak kullanılır.
CEVHERE: (Ar.) Ka. - (bkz. Cevher). Hicri 5.
asırda Bağdat'ta yaşamış meşhur bir İslam hanımı.
ÇEVRİYE: (Ar.) Ka. 1. Haksızlık. 2. Eza,
cefa, eziyet, gadir, zulüm, sitem.
CEVVAL: (Ar.). - Koşan, dolaşan, hareket
eden, canlı.
CEVZA: (Ar.) Er. - Güneşin Mayıs ayında
girdiği ikizler burcu. Ebced.
CEYDA: (Ar.) Ka. - Uzun boyunlu ve
güzel.
CEYDAHAN: - (bkz. Ceyda).
CEYHAN: (Tür.). - Güney Anadolu'da
Toroslar'dan doğan ve Akdeniz'e dökülen nehir. - Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
CEYHUN: (Tür.) Er. 1. Orta Asya'da
Amu-Derya'ya Arap ve Farslıların vermiş olduğu ad. 2. Tevrat'a göre cennetin 4
nehrinden biri.
CEYLAN: (Tür.) Ka. - Hızlı koşan, biçimli
bacakları olan ve güzel gözleriyle tanınan bir gazel cinsi.
CEZLAN: (Ar.). - Mutlu. - Erkek ve kadın adı
olarak kullanılır.
CEZMİ: (Ar.) Er. 1. Cezm ile ilgili. 2.
Kat-i karar ve niyete ait. 3. Kesmek.
CEZMİYE: (Ar) Ka. - (bkz. Cezmi).
CEZRİ: (Ar.) Er. - Kökle ilgili,
kökten.
CEZZAR: (Ar.) Er. - Deve kasabı. -Daha çok
lakab olarak kullanılır. Cezzar Ahmet Pasa (?-Akka 1804). Osmanlı
vezirlerindendir.
CİHAD: (Ar.) Er. 1. Din uğrunda düşmanla
savaşma. 2. İslam uğrunda çalışma. Cihad müslümanlara farz kılınmıştır.
Mallarıyla, canlarıyla savaşan mü'minler övüldüğü gibi, bu mücadele uğruna
canını veren kişi şchidlik makamıyla yüceltilip taltif edilmişlerdir. Kur'an'da
defalarca tekrarlanan bir emirdir. - Dil kuralına uygun olarak "d/t" olarak
kullanılmaktadır.
CİHAN: (Fars.) 1. Dünya, alem, kainat,
yeryüzü, yerküresi. 2. Dünyada yaşayan insanların tümü. Cihan Ara Begüm:
Hint-Türk hükümdarı Şahcihan ile adına Taç Mahal'in yapıldığı Mümtaz
Mahal'in kızı. Dindarlığı ve ihlaslı oluşu sebebiyle "Zamanın Fatıması"
olarak anıldı. - Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
CİHAN BANU: (Fars.) Ka. - Dünyaca tanınmış
kadın.
CİHANDAR ŞAH: (Fars.) Er. - Delhi,
Türk-Hind İmparatorları'nın 13.'sû olup Şah Alem Bahadır'ın büyük
oğludur.
CİHANDİDE: (Fars.). - Dünyayı gezip görmüş. -
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
CİHANEFRUZ: (Fars.). - Dünyayı parlatan,
aydınlatan.
CİHANER: (Fars.) Er. - Dünyaya bedel kişi,
yiğit.
CİHANFER: (Fars.) Ka. - Cihanı, dünyayı
aydınlatan, nurlu, ışıklı.
CİHANGİR: (Fars.) Er. - Dünyaya egemen olan,
dünyayı zabteden kimse. Fatih. Osmanlı şehzadelerinin ortak adıdır.
CİHANGÜL: (Fars.) Ka. - (bkz.
Cihan).
CİHANMERT: (Fars.) Er. - (bkz.
Cihaner).
CİHANNUR: (Fars.). - Dünyayı aydınlatan,
nurlu, ışıklı. - Türk-Hind padişahı Ekber'in büyük oğlu. - Erkek ve kadın adı
olarak kullanılır.
CİHANSER: (Fars.). - Cihan'ın başı. - Kadın ve
erkek adı olarak kullanılır.
CİHANSUZ: (Fars.) Ka. 1. Cihan yakan. 2.
Gaznelilerden Buhran Şahı mağlup edip, Gaznice ve Bust şehirlerini yakıp-yıkan,
gaddar vahşi Alaeddin-Hüseyin'e verilen ad.
CİHANŞAH: (Fars.) Er. - Cihan'ın şah'ı. -
Kara-Koyunlu padişahlarından Timur'un ölümünden sonra kaybedilen yerleri geri
almıştır.
CİLASUN: (Tür.) Er. - Babayiğit, boylu,
boslu, delikanlı, gürbüz.
CİLVE: (Ar.) Ka. 1. Hoşa gitmek için
yapılan davranış. 2. İşve, naz. 3. Yeni gelin duvağının kaldırılması merasiminin
ve bu münasebetle güveyin geline verdiği hediyenin (Türk yüz görümlüğü)
adıdır.
CİNAN: (Ar.). - Cennetler, yedi göğün
üstünde ve Arş ile Kürsi'nin altındaki sekiz cennet. - Kadın ve erkek adı olarak
kullanılır.
CİNUÇEN: (Tür.) Er. - Üstün, galip, zafer
kazanmış.
CİRYAL: (Ar.) Ka. 1. Bir nevi kırmızı boya.
2. Altının kırmızılığı. 3. Temiz renk. 4. Saf.
CİVAN: (Fars.) Er. - Genç, delikanlı,
yakışıklı. - (bkz. Cevan, cuvan).
CİVANBAHT: (Fars.) Er. - Mutlu, şanslı
(kimse).
CİVANMERT: (Fars.) Er. - Cömert, eli açık genç,
delikanlı.
COŞAN: (Tür.) Er. - Coşku duyan, heyecanlı
(kimse).
COŞAR: - (bkz. Coşan).
COŞKUN: (Tür.) Er. 1. Coşmuş, galeyana
gelmiş. 2. Duyarlı, aşın hareketli.
COŞKUNER: (Tür.) Er. - Coşan
kimse.
COŞKUNSU: (Tür.) Er. - Sel, gürültüyle akan
su.
CÖMERT: (Tür.) Er. 1. Elinde olanı harcayan,
eli açık. 2. Başkalarına yardımdan kaçınmayan.
CUDİ: (Ar.) Er. l. Cömert, eli açık. 2.
İyilik severlikle ilgili.- Dicle nehri kıyısında bir dağ. Nuh'un gemisinin
tufandan sonra bu dağın üzerinde durduğu söylenir.
CUDİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Cudi).
CUMA: (Ar.) Er. 1. Haftanın beşinci günü.
2. Müslümanların ibadet ve Bayram günü. 3. Cuma günü kılınan öğle namazı. 4.
Toplanma. Sure-i Cuma Kur'an'ın 62. suresi.
CUMALİ: (Tür.) Er. - Cuma günü
doğan.
CUMHUR: (Ar.) Er. 1. Halk, ahali. 2.
Kalabalık, başıboş kalabalık. 3. Takım, heyet. - Tekke musikisinde koro
tarafından okunan ilahi.
CÜBEYR: (Ar.) Er. - Küçük kahraman, küçük
yiğit. Sahabe isimlerindendir.
CÜHEYNE: (Ar.) Er. - Ünlü bir Arap
kabilesidir. Kızıldeniz-Vadi'l-Kura arasında yaşamaktadırlar.
CÜMANE: (Ar.) Ka. - Tek inci anlamında. Hz.
Ali (r.a.)'nin kızkardeşi ve Rasulullah'ın amcasının kızı olan hanım
sahabi.
CÜNEYD: (Ar.) Er. 1. Küçük asker, askercik.
Cüneyd-i Bağdadi: Ünlü mutasavvıf.
----------------Sonu-------------------