Ateşin denetimden çıkıp gittikçe büyümesine yangın denir.
Yurdumuzda her 25 Eylülü izleyen hafta Yangın Haftası olarak değerlendirilir. Hafta süresince çeşitli yayın organları ile halka,
okullarda öğrencilere yangının zararları anlatılır. Korunma yolları ve alınması
gereken önlemler belirtilir.
Yurdumuzda itfaiye örgütü kurulmadan önce Davud isimli biri
Fransa'da gördüğü Didon denilen yangın tulumbasından esinlenerek, ilk yangın
söndürme aracını yaptı. Tulumbayı taşıyan, yangını söndüren kişilere Tulumbacı
denirdi. Her mahallenin tulumbacıları ayrı idi. Kentin bir yerinde yangın
çıkınca, tulumbacılar, tulumbalarını sırtlarına alır, bağıra bağıra koşarak
yangın yerine giderlerdi.
Ülkemizde ilk yangın söndürme örgütü 1914 yılında kuruldu.
Yangın söndürme örgütüne İtfaiye, yangını söndüren görevlilere de İtfaiyeci denir.
Eskiden kentin yüksek bir binasının tepesinde ya da yangın
gözlemek için özel olarak yapılmış bir kulede gözcü bulunurdu. Herhangi bir
yerde çıkan yangını gözcüler, tulumbacılara bildirir, tulumbacılar da tulumbayı
sırtlar, sokaklarda bağıra bağıra yangın yerine gelirler ve yangını
söndürürlerdi.
Yangın söndürme görevi 25 Eylül 1923 tarihinde belediye hizmeti
olarak kabul edildi. Bugün belediyelerde ve büyük endüstri kuruluşlarında
itfaiye örgütü vardır.
İtfaiyenin yangın söndürmede kullandığı araçlar şunlardır:
İçi su dolu tankerler,
köpük depolanan ve püskürten aygıtlar,
üstünde birbiri içine giren, açıldığında çok yükseklere uzanan merdiven
bulunan taşıt araçları,
kazma,
kürek,
ip,
çengel,
hortum ve
benzerleridir.
Bilim ve tekniğin ilerlemesiyle motorlu araçlarda ve yapılarda
itfaiye gelinceye dek kullanılan yangın söndürme tüpleri yapıldı. Yangın anında
bu tüpleri kullanabilmemiz için, nasıl kullanıldığını ve nerede bulunduğunu
bilmemiz gerekir.
Yangın çıkar çıkmaz komşularımıza haber verip onların
yangına karşı önlem almasını sağlarız. Böylece komşularımız yangından zarar
görmemiş olurlar. Yangının söndürülmesinde de bize yardımcı olurlar.
Yangın çıktığında bu ilk girişimlerle birlikte, yangının
çıktığı yeri, varsa itfaiye örgütüne bildirmemiz gerekir. Yanma olayının nedeni,
havada bulunan oksijendir. Yangın çıkar çıkmaz yakınımızda yangın söndürme tüpü
varsa onu kullanarak ateşin üstünü köpükle kapatmalıyız. Tüp yoksa ateşi kum,
halı, kilim, battaniye vb. ile örtüp hava almasını önlemeliyiz. Biz bu önlemleri
almakla ateşin hava ile olan ilişkisini kesmiş oluruz. Böylelikle hava içinde
bulunan oksijen ateşle birleşemez. Yangın olayı da sona erer.
Yangının
Başlıca Nedenleri:
Yanan soba kapağının açık bırakılması,
Sigaranın söndürülmeden atılması,
Gaz lambası veya mumun yanık bırakılması,
Çıplak elektrik tellerinin birbirine değmesi,
Orman ve korularda yakılan ateşin iyice söndürülmeden bırakılması,
Kibrit ve ateşle oynanması,
Yanıcı, patlayıcı maddelerin bulundukları yerde sigara içilmesi,
Yanan kibritin yere atılması. gibi nedenlerdir.
Dikkatsizlik yüzünden küçücük bir kıvılcımın başlattığı yangın
bir mahalleyi yakar, kül eder. Orada yaşayanların ölmesi, yaralanması, evsiz
kalması sonucunu doğurur. Ormanda çıkan yangın kısa sürede büyük orman
alanlarını yok eder. Geriye verimsiz ve çorak topraklar kalır. İşyerlerinde,
fabrikalarda, atölyelerde çıkan yangınlar binaların, makinelerin, tezgahların,
fabrika depolarında bulunan malların yok olmasına ve çalışanların işsiz
kalmasına neden olur.
Yangına karşı işyerleri, evler, eşyalar, ürünler sigorta
ettirilmelidir. Bu durumda yangından zarar görenlerin zararları sigorta
şirketlerince ödenir.
Yangınların çoğu dikkatsizlik sonucunda çıkmaktadır.
Bu
hafta içinde öğrendiklerimizi yaşam boyu uygulayalım. Yangın çıkmaması için
dikkatli olalım. Gerekli önlemleri alalım.
AÇIKLAMA -2-
Deprem, sel ve yangın gibi felaketler; insanların hem canına,
hem malına zarar verirler.
Yangın en tehlikeli felakettir. Önüne çıkanı yakar, kül eder.
Siler, süpürür, ortadan kaldırır. Tedbirsizlik ve dikkatsizlik yüzünden çıkan
yangınlar, büyük zararlar doğurur. En küçük kıvılcımdan, korkunç yangınlar
çıkar. Küçük bir odada çıkan yangın, önce eve yayılır, sonra komşu evlere,
mahalleye ve kısa bir süre içinde de koskoca bir şehre yayılır.
Kısa bir anda yüzlerce bina yanar, kül olur. Eşyalar, insanlar,
hayvanlar yanar, yok olur. Büyük maddi - manevi zararlar meydana gelir.
Hele orman yangınları daha çoktur. Ülkemizin milli serveti olan
ormanlar yok olur. Okullarda, radyo ve televizyonlarda yangınla ilgili
konuşmalar yapılır. Gazete ve dergilerde bu konuda yazılar yayımlanır. Yangının
yaratacağı ve yarattığı zararlar halka anlatılır. Öğrencilerin, bu konuda daha
dikkatli olmaları istenir. Yangından korunma yolları öğretilir. Herkese yangın
hakkında bilgi verilir.
Yangın dikkatsizlik sonucu ortaya çıkar. Çocukların ateş ve
kibritle oynamaları, insanların ormanların içinde gelişigüzel ateş yakmaları
büyük yangınlara sebep olur.
Yangından korunmak için ateşle oynamamalıyız. Yanmakta olan
ocakta, mangalda ve sobada etrafa ateş parçaları düşürmemeliyiz. Yaktığımız
kibriti söndürmeden atmamalıyız. Evde, okulda ve benzeri yerlerde elektrikle
oynamamalıyız. Arıza yapar, yangına sebep olur.
Dışarılarda başıboş yanan ateşi toprak, kum örterek, su dökerek
söndürmeliyiz. Her binada yangına karşı tedbir almalıyız. Binalarda kum ve su
kapları, yangın baltaları, kazma ve kürek bulundurmalıyız. Yangın çıkınca,
durumu hemen itfaiyeye bildirmeli, itfaiye gelene kadar yangının büyümesini,
yayılmasını engellemeliyiz.
Yangından zarara uğrayanlara Kızılay yardım
eder. Böyle bir felakete uğrayan kimselere, Kızılay'ın yardımını beklemeden
herkes yardım etmelidir. Hele komşular daha önce yardıma koşmalıdır.
ÜÇÜNCÜ KATTA ÇIKAN YANGIN
Odanın içinde bir yanık kokusu. Hemen anlar kadın.
Oda kapısını açmasıyla kapaması bir olur. Dışarıdan içeriye
öyle bir duman saldırır ki, gözlerinin içi yanan kadın "ayy" diye bağırır ve
aksırmaya başlar. "Yanıyoruz. Alt kat da tutuştu. Kalkın çocuklar." Fakat nereye
kaçacaklar? Üçüncü kat.
"Yusuf, Yusuf" Adam şaşkın. Sanki direk. Odanın ortasına
saplanmış duruyor. "Zehra, baba, çocuklar."
Kadın bir daha kapıya koşuyor.
Fakat gene açmasıyla kapaması bir oluyor.
Bu sefer merdivende alev görüyor ve
pencereye koşup avazı çıktığı kadar bağırıyor. Komşular uyanıyorlar. Sokakta bir
gürültü kopuyor. Her pencereden bir çığlık, aşağıda komşular.
"Cayır cayır yanacağız, imdat !.." diye bağırıyor kadın. Yalnız
karşıki evde, üst kat pencerelerden ona seslenen Koltukçu İbrahim Efendi: "Eda
Hanım diyor, sık dişini, şimdi itfaiye gelecek. Çarşaf tutarlar, atlarsınız.
korkma, gelecek itfaiye." Kadın çılgına döner. Babuş ağlar, bağırır. Yusuf'la
Zehra'da ses yok. İkisi de put. Eda Hanım bir kapıya, bir pencereye koşar. Sonra
kocasının yanına yürür: "Yusuf. Sersem !.. Yaktın bizi. Kim bilir şamdanı nasıl
tuttun ? Perde mi tutuştu. Ne oldu ? Yanıyoruz. Hep birden yanacağız şimdi,
cayır cayır."
Yusuf, kalbi de var onun; elini göğsüne götürüyor. Nefes
alamıyormuş gibi bir hali var. Sokakta gürültü, telaş, kıyamet. Odanın içini
korkunç bir sıcaklık kaplıyor. Duman doluyor içeriye. Şimdi tutuşacaklar. Artık
gözlerini açamaz oluyorlar. Babuş'un sesi de kesiliyor. Boğuldu mu oğlan?
"Evladım, evladım."
Eda Hanım gözlerinin içi yanarak, elinde şamdan, çocuğa doğru
koşarken mum sönüyor. Zifiri karanlık. Alt kattan ve merdivenden çatırtılar
geliyor. Tutuşan tahtaların çatırtısı. Eda Hanım bayılmak üzereyken itfaiyenin
çanlarını duyuyor ve pencereye koşuyor.
"Çabuk, a dostlar, çabuk, yanıyoruz,
kül olacağız şimdi." Aşağıdan ona bağırıyorlar. Fakat ne söylediklerini
anlamıyor. Eğilip bakıyor. Orta katın pencerelerinden alevler fışkırmakta. Gene
haykırıyor, haykırıyor. Koltukçu İbrahim Efendi'nin sesi ona: "Korkma, çarşaf
geriyoruz. Önce çocuklar, sonra siz." diyor. "Kim o? Kimsin sen?" "Biz itfaiye.
Korkma hanım, önce çocuklar atlasın. Haydi çabuk."
Eda Hanım, yanıbaşına kadar gelen Babuş'u kapıyor, pencereden
aşağı fırlatıyor. Gene aynı ses : "Tamam, kurtuldu o, şimdi öteki." Arkasından
Zehra Hanım atlıyor. Sonra Eda Hanım, fakat çarşafın üstüne düşer düşmez
bayılıyor.
Peyami SAFA
ŞİİRLER
YANGIN VAR
Çevrildi sıfır sıfır,
Bir ses dedi: Çabuk yangın
!
Arazözler hazırlandı,
Dan, dan dedi sesi çanın.
Çatısından alev
almış
Eski bir köşk kavruluyor,
Çatır, çatır çatırdayan
Duvar, tavan
devriliyor.
Pencerede bir anne var,
"Yavrum, yavrum", diye
ağlar
Çılgın gibi bağırırken,
Yıkılır kalın duvarlar.
Arazözler
yetişince,
Hortumlar, sıktı suyu,
Harcandı hep birer birer,
Sarnıç,
depo, havuz, kuyu.
Bir tarafta can pazarı,
Her tarafı sarmış alev
!
Bir de genişlerse yangın
Korku dolaşır ev ev.
Yangın için
dikkatli ol,
Kibrit yakma, çakmak yakma.
Tutuşturma kağıt
mağıt,
Karşısına geçip bakma.
Bir kıvılcım yangın demek,
Yangın ise
bir felaket.
Elde değil olmaması,
İtfaiye var bereket.
Mümtaz
Zeki TAŞKIN
YANGIN
Ateşle oynamışlar,
İki kardeş bir ara.
Odalarını
sarmış,
Dumanlar kara kara.
İtfaiye gelmiş de,
Söndürmüş bu
yangını.
Tutuşan yuvaları
Olmadan kül yığını.
Bütün
oyuncakları,
Birer birer yanmışlar.
Yavrucaklar korkudan,
Düşünüp
hastalanmışlar.
Doktor ikisine de,
Yetiştirmiş ilacı.
Yangınlar
ölüm gibi.
Pek acıdır, pek acı.
Tevfik ÖZBEN
YANGIN
Telefon yokken kentlerde,
Yangın çıkınca bir
yerde,
Dumanı, ilk gören adam
Seçerek yüksek bir dam:
"Yangın vaar!"
diye inlerdi.
O, ne korkulu günlerdi
Çoluk, çocuk, hoca, hacı,
Bir o
kadar tulumbacı,
Takır takım koşarak,
Yangın yerine giderdi.
Çoğu kez
onlar gelmeden,
Yangın evi kül ederdi.
İtfaiye kuruldu da
Yangın derdi
sona erdi.