ÇOCUKLARDA UYUM VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
ÇOCUKLARDA UYUM VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
SALDIRGANLIK
Saldırgan çocuk, ruhsal sorunlarından dolayı çevresiyle uygun ilişkiler kuramaz. Kavgacıdır. Büyüklere karşı gelmeye eğilimlidir. Öfkesini kontrol edemez. Durmadan sorun yaratır. Çocuğun saldırganlığı süreklilik gösterir. Saldırganlık doğuştun getirilen bir dürtüdür. Kontrol edebilir ya da olumlu yollara kanal ize edilebilir. Çocuk istekleri engellendiğinde başlangıçta saldırganlığını açık olarak dışa vurur. Yaş ilerledikçe isteklerini ertelemeyi ve beklemeyi öğrenir. Her türlü saldırganlığın engellendiği ortamlar çocukta gerginlik yaratır. Uygun yollardan saldırganlığını boşaltmasına izin verilmeyen çocukta bu saldırganlık dışa yönelir. Dayağın olduğu bir evde yetişen çocuk da kardeşini veya arkadaşlarını dövecektir. Saldırgan çocuk temelde güvensiz, doyumsuz ve sevilmediğine inanan çocuktur.Kendine özsaygısı azdır. Dürtülerini kontrol etmeyi öğrenememiştir. Böyle çocukların anne babaları ya çok sert ve hoşgörüsüz, ya tutarsız davranışlar içinde, ya da gevşek bir disiplin anlayışına sahip olabilmektedirler. Bu çocuklar,öfkelerini kontrol etmekte zorluk çekerler. Saldırgan çocuk, ailedeki dengesizliğe ve ayartıcı çevre koşullarına bağlı olarak suça yatkınlık kazanabilir.Çocuğun organik olarak etkilendiği durumlarda da saldırganlık tepkisi ortaya çıkabilir.
OKUL KORKUSU
Okula başlayan çocuklarda da görülür. Çocuk anneye adeta yapışır, onu bir türlü bırakmak istemez, ağlar, hırçınlaşır. Annenin yanında kalmasını istediğinden anne günlerce, sınıfta çocuğun yanında oturur. Ya da çocuk birden bire okula gitmek istemez; zorlanırsa, midesi bulanır, kusar, zorlamalara direnir. Yoldan veya okuldan döner gelir.
Neşesizleşir, uykusu bozulur, iştahı kesilir.Okula gitmemek için söylemeye başlar,çocuk evde bile huzursuzdur. Bunun kaynağı genellikle anneden ayrılma korkusudur. Okul korkusu görülen çocuklar genellikle uslu, sessiz,uyumlu, anneye aşırı bağımlıdırlar. Böyle durumlarda dayak ve korkutmalar sonuç vermez. Bu korku ortaokulda, lisede de görülebilir.Anne babalar okul korkusu gösteren çocuğu okuldan uzak tutmamalıdırlar. Evde kalış uzadıkça okula dönüş güçleşir. Anne baba kararlı ve tutarlı davranmaya çalışmalıdır. Öğretmene durum anlatılmalı, işbirliği sağlanmalıdır. Çocuk sınıfa girmese de okula gitmeli, bahçede dolaşmalıdır. Çocuğun korkusu ciddiye alınmalıdır. Okula götürülmesi çözümün yarısı demektir. Aile ve öğretmenin işbirliğiyle çözülebilir.Birkaç günde düzelmiyorsa gecikmeden bir psikologa gidilmelidir.
KEKEMELİK
Kekemelik,bir konuşma bozukluğudur. Psikolojik sorunlar yoğun olduğunda ve stresli ortamlarda artar. Konuşma hızı yavaş veya hızlı olabilir. Ağır durumlarda vücut, el kol hareketleri konuşmaya eşlik eder. Genellikle 12 yaşından önce, çoğunlukla da 2-7 yaşları arasında başlar. Kekemelik genellikle erkek çocuklarda, kızlardan dört-beş kat fazla görülmektedir. Kekeleyen çocuğun aile üyeleri ve yakınları arasında da kekemeliğe rastlama olasılığı yüksektir.
Oluş nedeni tam olarak bilinmemektedir. Çok etkenli bir bozukluktur. Ailesel, genetik bir yatkınlıktan bahsedilmektedir. Bazı anne babalar çocuğa küçük yaşta düzen, temizlik ve terbiye konularında katı disiplin uygulamışlardır. Bu anne babanın çocuktan beklentileri çok yüksektir. Kekemeliği başlatan en büyük nedenin korkudur. Kekemelik çocuğun toplumsal uyumunu aksatır. Konuşmaktan çekinir, kekeleyeceği korkusuna devamlı sahiptir. Çekingenlik, utangaçlık, güvensizlik gibi ek belirtiler gelişir. Bu durum çocuğun arkadaş ilişkilerini ve okul başarısını etkiler. 2-3,5 yaşlar arasında başlayan kekemelik genellikle geçicidir.
Bu yaşlarda çocukta düşünme hızı konuşma hızını geçtiğinden ya da yetersiz konuşma ile düşünce ifade edilemediğinden fizyolojik kekemelik ortaya çıkar. Erken yaşta başlayan geçici kekemelik durumunda aile çocuğa düzgün konuşması için baskı yapmamalı, çocuğun konuşmasına dikkat çekilmemelidir. Hafif vakalarda düzelme %50 ile % 80 arasındadır. Anne babanın dayaktan, korkutucu tepkilerden sakınması uygun olur. Aile çocuğun konuşmasına sürekli karışmalar ve düzeltmeler yapmamalıdır. Kekemelik başlar başlamaz bir psikoloji merkezine gidilmesi uygun olur.
HIRSIZLIK
Okul öncesi eğitim cağındaki çocuk sormadan alınmaması gerektiğini bilir. Yine de beğendiği bir şeyi cebine koymaktan kendini alamaz. Böyle durumlarda en doğru yol çocuğu korkutmadan, dövmeden, alınan şeyin mutlaka geri verilmesidir. Çocuk gereksiz yere suçlanmamış, davranışı da onaylanmamış olur. Okul çağındaki çalmaların üzerinde önemle durulmalıdır. Çalma önemli bir ruhsal sorundan ileri gelebilir. Kendine güveni olmayan çocuk ilgi çekmek için hırsızlık yapabilir.
Çalma, bazı durumlarda da bir yardım çağrısıdır. Sevgi eksikliği ile çalmanın arasında bir ilişki vardır. Anne, baba yoksunluğu çeken çocuklarda çalma davranışı görülür. Çocuk sevildiği, benimsendiği duygusu iyice yerleşinceye kadar çalmaya devam eder. Anne babalar çalma karşısında soğukkanlı davranmalıdır. Dövme, ayıplama, yüzüne vurma, arkadaşları arasında rezil etme çok tehlikeli yöntemlerdir. İlk çalmada anne baba ve okulun bağışlayıcı ama duyarlı olması çok önemlidir.
GECE KORKULARI
4-6 yaşları arasında çocuklar korkulu rüyalar görürler. Bu gibi durumlarda çocuk anne babanın odasına gelir ve onlarla yatmak ister. Bu durumda çocuğu azarlamak, kızmak sakıncalıdır. Çocuğu alıp odasına götürmek ve dalıncaya kadar birlikte kalmak onu sakinleştirmeye çalışmak gördüklerinin gerçek olmadığını anlatmak uygun olacaktır.
ALTINA KAÇIRMA
Çocuğun tuvalet eğitimini tamamlaması gereken yaşa gelmiş olmasına rağmen istemli ya da istem dışı olarak kakasını kontrol edememesiyle ortaya çıkan bir bozukluktur. Seyrek görülen ve daha çok erkek çocuklarda rastlanan bir durumdur. Burada altını ıslatmadakinden daha ağır bir ruhsal uyumsuzluktan söz edebiliriz. Bu tanı 4 yaşından sonra konur. Yeni bir kardeşin doğumu, anneden ayrılık, korkutucu olaylar, hastaneye yatış, anaokuluna gidiş gibi tedirgin edici durumlarda görülebilir. Bu durumlarda çocuğun bu tepkisi annenin aşırı temizliğe ve titizliğe önem veren, cezalandırıcı tutumuna bir tepki olarak ortaya çıkabilmektedir.
Çocuğa tuvalet eğitimi baskıyla uygulanmışsa bu durum görülebilir. Bu davranışıyla çocuk hem annesinin ilgisini çekmekte hem de ona başkaldırmaktadır. Bu çocuklarda Güven eksikliği ve benlik saygılarında zedelenmeler gözlenebilmektedir. Tedaviye vakit kaybetmeden başlanmalıdır. Böyle bir çocukta ilk yapılması gereken, varsa gereksiz baskıların kaldırılması ve aşırı titiz tutumdan vazgeçilmesidir. Çocukla önce olumlu bir ilişkiye girilmeli, sonra günde üç-dört kez belirli aralıklarla tuvalete oturması sağlanmalıdır. Hatta bu aşamada uygun ödüller yarar sağlayabilir. Sorun, uzun süredir devam ediyorsa, bir psikolojik merkezden yardım istenmelidir.
ALTINI ISLATMA
Çocuklar 3-5 yaşları arasında idrarı kontrol edebilecek biyolojik olgunluğa erişir. Bu yaşlardan sonra ayda en az iki kez yatağını veya altını ıslatması bir sorun olarak değerlendirilmekte ve tedaviye gerek duyulmaktadır.
Tuvalet kontrolü uygun eğitimle kazanılır. Toplumumuzda çok sık rastlanılan bir psikolojik şikâyettir. Erkek çocuklarda daha sık görülmektedir. Altını ıslatan çocuklarda ailesel bir yatkınlıktan söz edebiliriz. Araştırmalarda bu çocukların birinci derece akrabalarında da %70 oranında altına işeme şikayeti görülür.
Erken başlatılan, kusurlu tuvalet eğitimi, kardeş doğumu, ailedeki ölüm, ayrılık, hastalık gibi duygusal durumlar, okul sorunları veya aşırı koruyucu aile tutumu tuvalet eğitimini geciktirir. Altını ıslatmada bedensel hastalıkların rolü çok azdır. İşeme devam ettikçe anne ile ilişkiler bozulur. Anne babanın sabırlı ve anlayışlı yaklaşımı sorunun kısa sürede çözülmesini sağlar. Azarlanıp ayıplanan çocuklarda aşağılık duygusu gelişir. Sertlik ve utandırıcı cezalar işe yaramaz.
DİKKAT EKSİKLİĞİ ve AŞIRI HAREKETLİLİK(HİPERAKTİVİTE)
Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik, ataklık en önemli belirtilerdir. Bu çocuklarda motor davranışlarda, bilişsel işlevlerde, kişiler arası ilişkilerde bozukluklar vardır. Dikkat eksikliği hiperaktivite olmadan da olabilir. Bu çocuklar aşırı hareketlidirler. Çocuk hiç yerde duramaz. Hareketleri amaca yönelik değildir. Durmak, yorulmak bilmezler. Bu çocuklar dağınık ve düzensizdirler. Okula uyum sağlamakta sorunlar çıkar. Sırada oturmakta, dersleri takip etmekte sıkıntı çeken bu çocuklar, yazmada ve okumayı öğrenmede de zorluk çekerler.
Bu aşırı hareketlilik kimi zaman saldırganlığa dönüşür. İnce kas hareketi gerektiren işlerde zorlanırlar. Bilişsel işlemlerde ise dikkat süreleri az, bir işe yoğunlaşmaları çok zordur. Bu yüzden zekaları normal olmasına rağmen, öğrenme güçlüğü, okul başarısızlığı çekerler. Kısa süreli bellekleri Zayıftır, ancak uzun süreli bellekte sorun yoktur. Kişisel ilişkilerde başladıkları arkadaşlığı sürdüremezler. Ruhsal açıdan bu çocuklar ataktırlar, çabuk uyarılırlar, tehlikeyi kavrayamaz, kazalara uğrarlar, engellenme eşikleri düşüktür, çabuk heyecanlanır, küçük nedenlerle aşırı neşe ve ağlama davranışı gösterirler. Erkek çocuklarda kızlardan daha fazla görülmektedir. Başlama yaşı 3-4 yaş olarak görülse de farklılıklar bebeklikten itibaren başlamıştır.
Bu çocuklar bebekliklerinde huysuz, huzursuz, sürekli ağlayan, zor bebekler olarak tanımlanırlar. Aile okul öncesi dönemde fark etmez. Çoğu zaman okula başladığında fark edilirler. Çünkü çocuk hem okula uyum sağlamakta zorlanmakta, hem de öğrenme güçlüğü çekmektedir.Tedavi, belirtileri, şikayetleri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu süreçte çocukların aşırı hareketliliklerini azaltmak ve dikkatlerini artırıcı çalışmalar yapılmaktadır. Ailenin ve öğretmenin bu konu hakkında bilgilendirilmesi ve katılımları gerekmektedir. Aile, çocuk ve öğretmenin işbirliğine girmesi, tedavinin gidişini hızlandıracaktır. Çocuğun bozukluğuna uygun, disiplin uygulayan, tutarlı ve kararlı olan, ilgili, sevecen davranan anne babalar bu konuda başarılı olurlar. Bu çocuklara karşı aşırı disiplin veya gevşek tutum uygun değildir.